Elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki benzerliklerin araştırılması fizik ve kimyacıları ilgilendirmiştir.
Gerçi benzer özelliklerdeki elementlerin sıralanabilmesi için bilinen elementlerin özelliklerinin öncelikle ortaya konulması gerekir.
Altın, gümüş, kalay, bakır, kurşun ve civa gibi elementler eski çağlardan beri biliniyordu.
Bir elementin ilk bilimsel olarak bulunması 1649 yılında Henning Brand'ın fosforu bulmasıyla başlar.
Bundan sonraki 200 yıl boyunca elementler ve onları bileşikleri hakkında kimyacılar tarafından pekçok bilgi elde edildi.
Bununla beraber 1869 yılına kadar toplam 63 element bulunabilmişti.
Bilinen elementlerin sayısı arttıkça, bilim adamları elementlerin özelliklerinin belli kalıplara oturduğunu anlamaya başladılar.
1817 yılında Johann Dobereiner benzer kimyasal özellikler sahip olan stronsiyum, kalsiyum ve baryuma bakarak,
stronsiyumun atom ağırlığının kalsiyum ve baryum atom ağırlıklarının ortasında olduğuna dikkat çekti.
1829 yılında klor, brom ve iyot üçlüsünün de benzer özellikler gösterdiği bulundu.
Yine benzer davranış lityum, sodyum ve potasyum için de gözleniyordu.
1829 ve 1858 yılları arasında bu konuda pek çok araştırma yapıldı.
Bu sırada halojenler grubuna katıldı.
Oksijen, kükürt, selenyum ve tellür bir grubun üyesi olarak düşünülürken azot, fosfor, arsenik, antimon ve bizmut
başka bir grup içine yerleştirildiler.
Eğer bir periyodik tablo, elementlerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini periyodik olarak gösteren bir çizelge olarak düşünülürse
ilk periyodik tabloyu oluşturma şerefi Fransız bilim adamı A. E. Beguyer de Chancourtois e düştü.
De Chancourtois, silindirin çevresine 16 kütle birimleri yerleştirerek elementleri buraya oturttu.
Benzer özelliklerdeki elementler bu silindir üzerinde düşey satırlarda yer alıyordu.
De Chancourtois, "Elementlerin özellikleri sayıların özellikler ile ilişkilidir." dedi ve
her yedi elementte bir özelliklerin tekrarlandığının farkına vardı.
Bu tablo kullanılarak birkaç metal oksidin stokiyometrisi önceden tanımlanabildi.
Ne yazık ki bu cetvel üzerinde elementlerden başka bazı iyonlar ve elementlerde yer alıyordu.
İngiliz kimyacı John Newlands 1863 yazdığı bir yazıda benzer fiziksel özelliklere göre elementleri 11 gruba ayırmıştı.
Atom ağırlıkları sekizin katı kadar olan elementlerin özellikleri benzerdi.
1864 yılında yazılan bir yazıda Newlands bunu Oktav kanunu (Law of Octaves) olarak tanımladı.
Bu kanuna göre herhangi bir element tablodaki sekizinci elementle benzerlikler gösteriyordu.
Şekil 1 : Dimitri Mendelev ve Lother Mayer
Genelde periyodik tablonun babası olarak Alman bilim adamı Lother Meyer ve Rus bilim adamı Dmitri Mendeleev kabul edilir.
Her ikisi de birbirinden habersi olarak dikkate değer benzer sonuçlar ürettiler.
Mendeleev atomların artan atom ağırlıklarına göre sıralandıklarında belli özelliklerin tekrarlandığını görmüştür.
Daha sonra elementleri tekrarlanan özelliklerine göre alt alta sıralayarak ilk iki periyodu yedişer, sonreki üç periyodu ise
onyedişer element içeren bir periyodik sistem hazırlamıştır.
Mendeleev' in hazırladığı periyodik sistemde bazı yerleri henüz keşfedilmemiş elementlerin olduğunu düşünerek boş bırakmıştır.
Daha sonra bulunan skandiyum, galyum, germanyum elementleri tablodaki boşluklara yerleşmişlerdir.
Şekil 2 de Dimitri Mendelev tarafından hazırlanan ilk orjinal peryodik tablo görülmektedir.
Şekil 2 : Dimitri Mendelev tarafınan hazırlanan orjinal periyodik tablo
1895 yılında Lord Rayleigh, kimyasal olarak inert yeni bir gazı (argon) keşfettiğini bildirdi.
Bu element periyodik tabloda bilinen hiçbir yere oturtulamadı.
1898 yılında William Ramsey bu elementin klor ile potasyum arasında bir yere konulabileceğini önerdi.
Helyumda aynı grubun bir üyesi olarak düşünüldü.
Bu grup elementlerinin değerliklerinin sıfır olması nedeniyle sıfır grubu olarak adlandırıldı.
Mendeleev'in periyodik tablosu her ne kadar elementlerin periyodik özelliklerini gösterse de
neden özelliklerin tekrarlandığı konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.
Şekil 4 :Henry Moseley.
1911 de Ernest Rutherford atom çekirdekleri alfa parçacıklarının saçılması deneyi ile
çekirdek yükünün belirlenebileceğini gösterdi.
Rutherford'un gösterdiği diğer bir şey bir çekirdeğin yükünün atom ağırlığı ile orantılı olduğuydu.
Yine 1911 de A. Van den Broek bir seri çalışmasıyla elementlerin atom ağırlıklarının atom üzerindeki yüke
yaklaşık eşit olduğunu gösterdi.
Bu yük daha sonra atom numarası olarak tanımlandı ve periyodik tablodaki elementleri yerleştirmede kullanıldı.
1913 de Henry Moseley bir grup elementin X-ışınlar spektrum çizgilerin dalga boylarını ölçerek,
atom numarası ile elementlerin X-ışınları dalga boylarının ilişkili olduğunu gösterdi.
Bu çalışma Mendeleev, Mayer ve diğerlerinin yaptığı gibi atom ağırlıklarını temel seçmedeki yanlışlığı gösteriyordu.
Henry Moseley Mezarı, Gelibolu Yarımadasında bulunuyor.
Şekil 5 :
Periyodik cetveldeki elementlerin tarihsel bulunuş sırası
Periyodik tablodaki en son büyük değişiklik, 20. yüzyılın ortalarında Glenn Seaborg'un çalışmasıyla ortaya çıktı.
1940 da plutonyumu bulmasıyla başlayan araştırması, 94 den 102 ye kadar olan tüm uranyum ötesi elementlerin bulmasıyla sürdü.
Periyodik tablodaki lantanit serisinin altına aktinitler serisini yerleştirdi.
1951 de Seaborg bu çalışmaları ile kimyada Nobel ödülünü kazandı. 106 nolu element seaborgium (Sg) olarak adlandırıldı.
Şekil 5 de elementlerin tarihsel bulunuş sırasına göre videosu görülmektedir.
Bugün kullanılan peryodik tablolar Şekil 6 da görülmektedir.
Şekil 6 : Geniş Kapsamlı günümüz Periyodik Tablo Örneği